Yayınlanma:08 Ağustos 2020 23:47 Güncelleme:08 Ağustos 2020 23:47
Dünyayı kasıp kavuran covid-19 ulus devlet algısını yeniden mi canlandırıyor? Ulus devletin yeniden doğuşu söz konusu mu?
Geçmişten günümüze süregelen, yüzyıllar devinimli salgın hastalıkların bir yenisi de çağımıza denk geldi ve en başköşeye ansızın oturdu. Çaresizlik içinde geçirdiğimiz, zorlu mücadeleler verdiğimiz bir dönem atlattık -doğrusu atlattık denilemez, hala uğraştığımız gerçeği gün gibi ortada-. Peki, koronavirüs bireyler ve sağlığımız yanı sıra ekonomiyi değiştirip dönüştürürken, daha kötü ne olabilir dedikçe bizlere daha kötüsünü gösterdi. Hem de fazla üzücü şekilde.
Bu üzücü pandemi dönemi elbette siyaset ve devlet politikalarımızı da etkiledi. Bana kalırsa, bu önemli değişim ayağının birini de ulus devlet ve küreselleşme konusu oluşturmakta. Yıllar öncesinde içinden sıyrıldığımız, politikalarımıza bu yönde şekil verdiğimiz, ulus devlet pandemi sürecinde yeniden canlanır gibi oldu. Demem o ki; küresel bir sorunu, küreselleşmeyi savunan ülkeler olarak birden ulusal merkezimize çekilerek çözmeye ve süreci hızla en az hasarla atlatmaya çalıştık her birimiz. Böyle de olmalıydı. Ama süreç ardından acaba ülkeler zamanla bu ulus devlet modeline geri dönerek kendi kabuğu içine çekilmeyi tercih edecekler mi asıl mesele bu.
Ulus devlet, meşruiyetini bir ulusun belli bir coğrafi sınır içindeki egemenliğinden alan devlet şeklidir. Milletin kendi kaderini tayin ve otonomi hakkına sahip olduğu fikrini içerir. Bu özelliğiyle dünyadaki birçok milliyetçi harekete ilham kaynağı olmuştur. 1980li yıllarda küreselleşme ulus devletler üzerinde etkili olmaya başlamış ve ulus devlette bazı yenilikler eklemiştir. Merkeziyetçiliği azaltmış, siyaset yönetim dengesi kurmuş, şeffaflık ve adalet sağlamış, küçük fakat etkin devletler meydana gelmeye başlamıştır. Devletin iç ekonomide ki yalnız takdir yetkisi artık ortadan kalkmıştı. Neo-liberal politikalar ile birlikte bu hızlıca ülkelerin içine eklemlendiği bir süreç halini almıştı. Artık devletler yarış halindeydiler. Ve takiben ülke ortaklığı içeren bazı örgütler de kurulmuşlardı. Elbette bu pazar açısından ülkelerce yararlı bir hal almış ve bazı ülkeleri dünya ekonomisini yönetecek güce sahip kılmıştır. Dünya pazarında olmak her ülke için olumludur.
Dünya güçlerinin birbirlerine savaş açmayı dile getirdiği bu süreçte akıllara -ulus devlet geri mi dönüyor?- sorusu gelmiyor değil. Gel gelelim sorunun küresel olduğu fakat çözümün ulusal düzeye indiği pandemi sürecinde; devletler ekonomilerini kendileri ayakta tutmaya çalışmış, hizmet sektörünün neredeyse tamamen durmuş olduğu süreç içinde, uluslararası pazarlarda alım satım güç dengesi hayli değişmiş görünüyor. Bizlerin de aklına haliyle acaba kendi içimize dönük bir politika ve kalkınma programı ile ne kadar başarılı olabiliriz sorusu gelmekte. Ulus sınırları içerisinde herkesin kendi yarasını sarması gerektiğini gördük ve bunun için ne gibi bir yol çizmeliyiz sorularıyla karşılaştık. Ülke içi ekonominin canlanması yönünde adımları tartıştık fakat halkın alım gücünden bahsetmedik. Üreticimizin üretemediği süreçte devlete destek olması da imkânsızlaşıyor haliyle.
Kısacası, ulus devlet yeniden doğar mı bilinmez fakat her ülke kendi belini doğrultmadan, ulusal pazarını toplamadan, küresel düzene yeniden hızlı adım atacak gibi durmuyor. Ekonomik olarak bu sağlansa dahi bazı dünya ülkelerinin ön yargı ve devlet politika değişimlerine şahit olacak gibiyiz. Umalım ki ülkemiz içinde bulunduğu yıkık ekonomisi ile daha da çaresiz bir duruma düşmeden toparlanabilsin.