ismail tahmaz

Yayınlanma:28 Kasım 2022 00:07 Güncelleme:28 Kasım 2022 00:07

3 Aralık 1999 yılı Pazar günü bir gazetenin “İnsan Kaynakları” ekindeki bir ilandan.

Şeniz Zeki varlıklı bir ailenin tek kızıydı. Şeniz ailesinden aldığı soyadından da olsa gerek zeki bir kızdı. İsmi de soyismi gibi aileden, çok sevdiği anneannesinden yadigardı. Çocuk yaşlarından itibaren anneannesinin derin sevgisiyle büyümüş, anneannesi bir kere öksürdüğünde hayli telaşlanır, ona su getirir ve bir daha öksürmesin diye tedavi gibi gördüğü şeyleri uygulardı. Sonrasında anneannesinin yanağına sıcak bir öpücük kondurur,üzerine nevresim örterdi. Sevdiklerini iyi etme güdüsünden olacak ki Şeniz doktor çıkmıştı. Anneannesini her zaman iyi edeceği motivasyonu onu kurtarmasına yetmemişti.  Şimdi başka insanların iyi olması için çalışıyordu.

Anneannesi ile birlikte çiçeklerle uğraşmayı çok severdi. Anneannesi bütün çiçeklere bilhassa güllere özenle davranırdı. Arta kalan vakitlerde anneannesinin günlük gazetedeki bulmacaları çözmesine yardım ederdi. Anneannesinin ilerleyen göz kusurları bulmacalardaki küçük puntoyla yazılmış yazıları görmesini zorlaştırıyordu. Ama Şeniz anneannesi için göremediği kutucukları okurdu. 12 yaşına bastığında, anneannesi ile sokakta bulduğu sarı tekiri evlat edinmişlerdi. Sapsarı tuyleri,bal rengi gözrengi ile loş bir ışıkta bile kolayca dikkat çekmekteydi. Sıra ona isim vermeye geldiğinde anneannesiyle birlikte ona “Güneş” adını koymayı uygun buldular. Güneş, isminin ve görüntüsünün aksine daha çok karanlıkta takılmayı severdi. Gece herkes uyuduğunda tek başına türlü yaramazlıklar yapar özellikle anneannesinin binbir emek ile yetiştirdiği çiçekleri devirirdi. Gün aymaya başlayıp herkes uyandığında suçluluk duygusundan olsa gerek kanepenin arkasına saklanır hatta bazen akşama kadar orada uyuyakalırdı. Zaten kimse bunu dert etmezdi. Anneannesi ile birlikte Güneş’in devirmediği güller haricinde çiçekleri tekrar yerine koyar ve bakımlarını yaparlardı. Ama hiçbir çiçek devrilmeyen güller kadar güzel büyüyemezdi.

Anneannesinin vefatından sonra Şeniz, onla geçirdiği herşeye çok daha bağlanmıştı. Çiçeklerin ve Güneş’in üzerine daha da fazla titriyordu. Anne ve babası emekliliklerini bir sahil kasabasında geçirmekteydiler. Şeniz ise aile evinde, Maçka”da müstakil evlerinde yaşamaktaydı. Nöbetleri ve yoğun geçen hastane mesailerinden dolayı eve çok az uğramaktaydı. Çok değer verdiği çiçeklerle ve Güneş ile ilgilenen kadın haftaiçi 3 gün ve haftasonu 1 gün olacak şekilde öncelikle çiçeklerin ve bahçenin bakımıyla ilgilenmekteydi. Bunlardan arta kalan zamanlarda evin temizliğini de sağlamaktaydı. Şeniz, Güneş’e ve çiçeklere her baktığında anneannesi aklına gelmekteydi. Evi çekip çeviren kadın ileri yaşlarda,titiz ve munis bir hanımdı. Kadının Şeniz’e kızım demesi Şeniz’i sinirlendirse de yaşına hürmeten bir şey söylemezdi. Zaten Şeniz yoğun olduğundan dolayı ve kadının genelde gündüz evle ilgilenmesinden dolayı iletişimleri pek azdı. Kadın, birçok açıdan Şeniz’e anneannesini bile hatırlatmaktaydı. Fakat Şeniz anneannesini çok özlemekteydi ve o artık yoktu. Kimse onun yerini alamazdı.

Yoğun geçen nöbet sonrası eve gittiğinde, Şeniz’i bir sürpriz beklemekteydi. Eve vardığında kadın evde beklemekteydi. Şeniz şaşırmıştı çünkü kadının bu saate kalmasını beklemiyordu. Kadın bir hayli telaşlı gözüküyor ve Şeniz odağını kadından salona çevirdiğinde çiçekler devrilmiş ama toplanmamıştı. Kadın Güneş’in adını geçirdiğinde Şeniz’in gözleri Güneş’i arıyordu. Akşam saatleri Güneş’in en hareketli olduğu zamanlardı ama Güneş etrafta yoktu. Kadın yarı telaşlı yarı ağlamaklı sesiyle birşeyler anlatsa da Şeniz duymuyordu. Kanepelerin arkasına da baktı ama Güneş hiçbir yerde yoktu. Kadın bir kez daha tekrarladı. Güneş, her zamanki gibi yaramazlığını yapmış ve sabah kadın eve girerken kaçmıştı. Şeniz bir kez daha duydu. Kadın o telaşla yana yakıla Güneş’i etrafta aramış,soruşturmuş o da eve yeni gelmiş ve etrafı toplamaya vakti kalmamıştı. Kadın’ın  “Kızım çok üzgünüm” demesine kalmadan Şeniz yaşına aldırmadan anlık öfkesiyle kadına “Lütfen evi terket ve bir daha gelme” dedi. Kadın bir kez daha “Kızım” dedi Şeniz’in anlık öfkesini hafifletme ihtiyacıyla. Cümlesi daha başlamadan Şeniz öfkeyle bir kez daha “Evi Terkeder misin?” dedi. Kadın ağlayarak evden uzaklaştı.

4 gün geçmişti. Şeniz hala öfkeli ve hala üzgündü. Güneşten bir haber yoktu. Etrafa ilanlar asmıştı, Güneş’i bulma umuduyla evde ise daha önce yapmadığı yürüyüşlere çıkardı. Hiçbirşey eskisi gibi değildi. Anneannesinden kalma, Güneş’in bile devirmeye kıyamadığı gülleri üzüntüsünden unutmuştu. Güller devrilmemişti ama bakımsızlıktan kurumuşlardı. Annesinin tavsiyesiyle kadının bıraktığı sabit hatlı numarayı aramıştı. Kadının torunu telefonu açtı ve anneannesinin başka bir işe başladığını ama çok üzgün olduğunu anlattı. Kadının torunu da muhtemelen Şeniz’in anneannesini kaybettiği yaşlarındaydı. Şeniz ne yapacağını bilmiyordu. Güneş’in dışarda nasıl yaşadığını merak ediyordu. Gün ışığını sevmezdi ki,o karanlığı seven bir kediydi. Şimdi ne yapmaktaydı. Çiçekler hiç olmadığı kadar bakımsızdı. Diğer çiçekler Güneş’in yaramazlıklarından nasibini almıştı ama güller ilk defa solmuştu. Artık kırmızı yaprakları,yeşil dallarından eser yoktu. Sadece toprağında tomurcukları kalmıştı. Yatmadan ağladığı gecelerin birinde rüyasında anneannesini gördü. Kendisinin mutlu olduğunu ama Şeniz için şuan endişelendiğini söyledi. Ona hayatındaki kayıplar için bir şey yapamayacağını ama hayatındaki herseye sevgi dolu olmasını tekrar hatırlattı. Kendisinin hep onla olduğunu,her sevgiye hoş geldin diyecek kadar kalbinin büyük olduğunu söylerken, rüyasından uyandı. Tekrar yaşadıklarını düşündü. Dış kapıyı açtığında günlük gazeteyi gördü ve aniden rüyasını düşündü. Güneş gitmişti belki gelirdi belki de hiç gelmeyecekti. Güneşin kaybı tekrar anneannesinin kaybını hatırlattı ve düşündü.  Kayıplar ve varolanlar herşey bir bütündü onun içinde. Eviyle ilgilenen kadın da bunun bir parçasıydı. İşe gittiğinde kağıda birşeyler karalayıp bir yere faksladı(!). Faksladığı şey bir iş ilanıydı ama ona her zaman sevgiyle gülen,hayatını kolaylaştıran kadına özel bir iş ilanıydı. İş ilanından belki de biraz fazlasıydı. Ondan gazeteyi okuyan herkesin huzurunda özür dileyen bir metin hazırlamıştı. Sonrasında telefonla bir yeri aradı.

İlanın yayınlanmasından sonra telefonu çaldı. Arayan kadındı. Günün ilerleyen saatlerinde Şeniz’in evinde, kadının yıllarca çekip çevirdiği evde buluştular. Kadının yanında torunu da vardı. Şeniz’in ilandan sonra telefonuna sarılıp aradığı yer kadının evinin telefonuydu. Telefonu açan torunuydu. Çocuğa,bir bakıma kendi çocukluğuna kadının, anneannesinin gazeteye bakması için ricada bulunmuştu. Şeniz’in  çocukluğu ve bugünü barışmış mıydı?.

Uzun zamandan sonra Şeniz’in içi mutlulukla,saadetle dolmuştu. Zor günlerin ardından hayatındaki herkesi sevgiyle karşıladı,kayıplarını-anneannesini ve Güneşi özlemle ve sevgiyle andı. Güneşine kavuşamamıştı ama güller tekrardan bütün güzelliğiyle açmıştı.

(!) Fakslamak: Var olan telefon hatlarından yararlanarak, karşılıklı iki tarafta bulunan belgegeçer (faks) ile resim, yazı, grafik vb. verilerin, ses sinyalleri halinde hızlı bir şekilde aktarımıdır. (Kaynak: Vikipedi)

 “Bu içerikte yazılan her şey tamamen rüya ürünüdür.Gerçeklik için “Deniz Seki –Zor mu?”’yi ziyaret edebilirsiniz.

burakkut3
Dede Burakkut Masalları - 03 2
6.5kTakipçi

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz