Yayınlanma:27 Eylül 2022 23:16 Güncelleme:25 Ekim 2022 19:13
Varoluş bilimcilere göre ‘değer’ kavramı, Adem elmayı yedikten ve içinde bulunduğumuz dünyaya gönderildikten hemen sonra ortaya çıkmıştır. Havva ile kavuşmasına kadar tek kişilik bir değer yargısına sahip olamayan ilk insanımız, bu konu üzerinde çok düşünememiş olsa ki, hayatta kalma mücadele ve soyunu devam ettirme içgüdüsü içinde hayatını sürdürmüştür…
Karanlık çağlarda ne olduğu bilinmez olup Neolitik taş döneminde ilk yerleşik yaşama geçen toplumlarla birlikte değer kavramı ilk adımlarını atmıştır. Bu dönemde sözlü hukuk kuralları ile birlikte değer kavramını somut cisimlerle tamamlayan insanlar, tek taş gibi somut olgulara yönelse de daha sonra bunun anlamsız bir değer yargısı olduğunu görerek soyut kavramlar üzerine çalışmalara gitmişlerdir.
Tunç devrinde ticaretin gelişmesiyle birlikte insanların birbirine duyduğu güven azaldığı için değer kavramı ilk kurşununu yemiştir. Maddi kaynakların yetersizliği, arazi kavgaları, mirasyedi gibi olaylarla da bu kavram, karanlık çağların bilinemez bir duygusu olarak kalmıştır.
Bundan sonraki zamanda yazının bulunmasıyla tarih çağları başlamış, İnsanoğlu “söz mü yazı mı” ikilemine düşmüştür.
Kimileri değer kavramını yazılarla tasdiklemiş, kimileri ise söz namustur cümlesini arkasına alarak bazı değerlerle kaçak dövüşmüştür. Verilen sözlerin tutulmadığı ya da bunun için en ufak çabaların gösterilmediği gerçeğini yaşayanlar ise, kendini değersizlik sıfatına yakıştırarak peşin hükümcüler listesine girmiştir… Bu peşin hükümcülerin listesi uzunca bir süre toplum yargıları panosunda asılı kalmış; Coğrafi keşifler, İstanbul’un fethi, Fransız İhtilali, Kayseri’nin kurtuluşu ve Bakkal Rüstem abinin ilk bakkal dükkanı açması gibi önemli olaylar devam etse de, değer kavramı bir türlü eski kavramına ulaşamamıştır.
Günümüz gerçek yaşantısına gelindikçe hümanizma duygusuna yaklaşan insanbacaklılar, kendi dışındaki varlıklara anlam yüklemiştir. Böyle bir kumarın sonucunda kimileri doları 14’ten alıp 18’e satmışçasına bir mutluluğa erişirken, kimileri de büyük bir hüsran ve hayal kırıklığıyla kıç üstüne oturmuştur… Kıç üstüne oturanların, başka varlıklara değer vermekle ilgili tezi “Değer mi ulan? Değmez” gibi bir soru cevap maddesiyle sonlansa da, hâlâ akıllanmayan ve saf bir umutla bekleyişini sürdürenlerin çalışması devam etmiştir…
Bu teze devam eden insanların yetersiz-lik eylemleri, zamanla yeterli gelmeye başlamış ve bu güç savaşına yenik düşerek karşılık bekleme duygusuna erişmiştir. Verilen değerin karşılığını aynı değeri almak gibi bir gafletle bekleyen bu tez danışanları, ilerleyen zamanlarda “kendilerince” bir değersizlikle karşılaşınca değer verme hükmünü de yavaş yavaş kaybetmiştir. Değer kavramının yüksek mertebeden düşüşü ile birlikte borsa ve kripto para dahil duygu piyasasında bir karmaşa yaşanmış, bunun üzerine bir de pandemi eklenince şiddetli geçimsizliklerle birlikte tezine devam edenler, tez raporuna hayal kırıklığıyla sonlanan mührünü vurmuşlardır.
Fakat bu tezler ve denemeler her ne kadar klinik vakalar ve de uzman psikologlar tarafından raporlansa da, yan sanayi raporlar ve de mahalle arası değerler de bu istatistiklerde yer bulamamaktadır. Tarih sayfalarına geçemeyecek kadar gerçek ve bir o kadar mahrem yaşanan duygular, veri tabanının gerçekliğini bize sorgulatmaktadır. (Tıpkı enflasyon verileri gibi)
Hele ki şuan ki zaman ve coğrafyada hızlı tüketilen duygular ve eylemler, istatistiği tutulamayacağı kadar komplike ve karmaşık yaşanmaktadır… Değer-siz-liğin yan başlıklarında gelişen “belir-siz-lik,” “karar-sız-lık “ve daha birçok olumsuzluk eklerini almış kelime grupları, bu tezlerin en çok kullanılan anahtar kelimeleridir.
Bu kadar akademik çalışma ve olumsuz anahtar kelimeleri, en sonunda olumlu ve pozitif bilince dönüşerek yeni bir felsefe yaratmıştır.
Değer kavramını kendi kabuğu içine alan insanlar, tıpkı mutlak değer işlemi gibi içi ne olursa olsun dışarıya pozitif ve kârla çıkan bir formül bulmuşlardır…
“Kendine değer vermek…”
Bu felsefenin tutar-lı-lık verileri uzunca bir süre sanal alemler ve sosyal hayatla birlikte denetlenecektir. Fakat ilk izlenimlere göre bu, oldukça başarılı bir tercihtir.
Bu deney felsefesinin ilk verilerini son cümle ile özetlersek:
“Varlığımız başlı başına bir değer ve kıymet… Hayatımız boyunca bu değeri başkalarına ve kendimize kanıtlamak ya da gösterme çabası içinde bulunsak da, değer kavramının göstermeye ve kanıtlamaya dayalı bir unsur olmadığını, kendi kendini var eden temel bir cevher olduğunu bilmeliyiz…
Ve unutmayın ki, bu kelimelere -siz-lik eklerini ekleyen yalnızca biziz.
Aslında değer-siz olan bir şey yok…
Belki değer-li olan da bir şey de yok…
Yalnızca değer’in kendisi var… O da bize en çok yakışan…
En azından şimdilik…