Yayınlanma:26 Temmuz 2023 11:47 Güncelleme:29 Ağustos 2023 20:08
“Kişinin zamanını para karşılığında satması.” (üç nokta)
Türk Dil Kurumuna göre 21 tane tanımı var iş’in… Bu kadar tanım-sız-lığın içerisinde yeni anlamlar bulma çabasıyla etimoloji yolculuğuna başlayalım.
Yine Adem’le başlıyor yolculuk… Bu fani dünyanın hiçbir zorluğunu çekmemiş ve yaşam adına bir çaba göstermemiş olan er-kişi; kendisine sunulmuş olan cennet semalarında gezerken, bir elma görmüş. Ve demiş ki, “du bi tadına bakim.” Sonrası malum, bir kişinin iş-siz-liği, mavi gezegende bir iş kolu başlatmış ve hayat mücadelesiyle geçen milyarlarca yıldan sonra bu günlere gelmişiz. Peki milyarlarca yıldır farklı tanımlamalar ve kollara ayrılan iş’in özü nasıl tanımlanabilir?
İş; belirli bir eyleme yönelik sarf edilen çabanın maddi getirisiyle doğru orantılıdır. Peki ya meslek? Kişinin o işi yapabilme yeterliliğine karşın elinde bulundurduğu bir bilezik midir? Belki de iş-siz kalacağını bile bile üzerine almak zorunda olduğu bir kimliktir meslek. Eğitim sisteminin öğrenciye önce meslek seçtirdiği, daha sonra ise iş arayışına sürüklediği bir çıkmazdır bu… Oysa insan, iş kollarını görmeden bir mesleği yapabilme yeterliliğini nasıl bulabilir kendinde. Üniversite sınavındaki net sayısıyla mı? Tabii ki hayır. Belki de işin tanım-sız-lığı burdadır. İş-siz-lik denilen meselenin kaynağı da buradan türer. İş-siz-lik bu simülasyonun bi parçası. Peki ya meslek-siz-lik? Böyle bir tabir duydunuz mu? Duyamazsınız çünkü öyle ya da böyle koluna bir şey takmak zorunda kalır her insan. Daha doğrusu taktırtılmak: “Altın bilezik”
Halk arasında, okul okunup diploma alınarak takıldığı sanılan bu bilezik, kişinin sosyal statüsünde bir geçerlilik sağlasa da; kullanılmadığı ya da bozdurulmadığı takdirde bir anlam ifade etmez. Hatta takılı isim tamlamasına göre altından yapılan bu bilezik, kullanılmadığı zaman bozulmaya ve paslanmaya doğru yol alır.
Kişi-çevresi-ailesi ve toplum, bu paslanmayı göze alamayacağı için, atalarımızın sözünden telif çalarak “işleyen demirin ışıldar” olduğunu söyler. Ve böylece, kişinin sosyal statüde üzerine yapışan kimlikler, “altın bileziği ‘altın kelepçe’ yapar.” Oğlumuz doktor, kızımız ise avukat. Ne güzel meslekleri var…Yapmak istemeyip yapsalar bi dert, yapmak isteyip yapamasalar ayrı… Çünkü meslek icra etmek zor zanaattır. Sevmeden yapılmaz, sevilerek yapılsa da karşılığı alınmaz. İki ucu boklu olan altın bir değnektir o da…
Hâl böyle olunca emekli sandığı- bağkur ve sgk arasında bir tercih yapar insanoğlu. Kimilerinin sigortası 16 yaşında amcasının dükkanında başlatılır, kimi ise 40’ında EYT olup yeni bir iş arar. Bazısı mezuna kalıp emin bi tercih yapar, birileri karambol kontenjanından hayata dalar… Neticede öyle ya da böyle satar zamanını insan. Bilgisi ve meziyeti karşılığında…
İşte ‘iş’ tanımları böyle karmaşık olsa da, son takdirde nasibe bırakılır ve dualar ile yeni revizeler gelir: “Allah işten güldüremeyenleri eşten, eşten güldürmeyenleri işten”… Ne gariptir insanoğlu, ille de bi yerden gülmek ister… Bi yere kadar da başarır, taa ki 8-5 çalışıncaya kadar…
Adem ve oğullarına selam ile,
Hayırlı işler…
Alper Karagöz
25 Temmuz 2023 / İstanbulRumuz: Mühendese