Yayınlanma:18 Aralık 2021 16:15 Güncelleme:18 Aralık 2021 16:15
Abraham Harold Maslow 1943 yılında yazdığı makaleyle insanların ihtiyaçlarının bir hiyerarşiye sahip olduğunu, bu hiyerarşinin bir piramide benzediğini ortaya koydu ve bu ihtiyaçların belirli bir sıralamayla başlaması gerektiğini belirtti.
Bu ihtiyaçlar piramidin en alt tabanından başlayarak tepeye doğru çıkmaktadır. Bu piramidin en alt tabanında “fizyolojik ihtiyaçlar” yani yemek, su, boşaltım, uyku gibi insanda “homeostaz” adı verilen özdengenin kurulabilmesi için gerekli temel ihtiyaçlardır.
Bir üst basamakta ise “güvenlik-korunma ihtiyaçlar”ı bulunmaktadır. Fakat bu üst basamağa çıkabilmek için önce kişinin fizyolojik ihtiyaçlarını karşılayabilmesi gerektiğini de belirtmemiz gerekir. Aç veya susuz birinin yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmesi ve diğer ihtiyaçlarını düşünebilmesi için açlığını veya susuzluğunu gidermesi gerekir. Fizyolojik ihtiyaçları karşılanmış kişi daha sonrasında güvenlik ve korunma ihtiyacı duyar. Bunlar; kaynak, iş, barınma, sağlık vb. ihtiyaçlardır.
Bir üst basamakta ise “sevgi-aidiyet” ihtiyacı bulunmaktadır. Arkadaşlık, aile, mahremiyet vb. varoluşu anlamlı kılan bu sosyal ihtiyaçlar da piramidin üçüncü basamağında bulunmaktadır.
Daha sonraki basamakta ise “değer ihtiyaçlar”ı bulunmaktadır. Bunlar; saygı, özsaygı, başarı gibi ihtiyaçlardır.
Son basamakta ise “kendini gerçekleştirme” ihtiyacı yer alır. Kişinin azami potansiyeline ulaştığı bu basamak; yaratıcı, ahlaklı, doğal vb. gibi tanımlar içerse de kişiler arasında hayattan beklentileri doğrultusunda farklılıklar gösterebilir.
Maslow, ölümünden önce ikinci ihtiyaçlar piramidini de ortaya koyar. Bu yeni piramitte ek olarak bilişsel; anlama, anlamlandırma, farkındalık ve estetik ihtiyaçlar vardır. En üst basamakta ise “kendini gerçekleştirme” yerine artık “üstünlük” yani kendini gerçekleştirmek için başkalarına yardım etmek vardır. Bu daha önce de belirttiğim üzere kişiler arasında farklılık gösterebilir. Bu piramit bir rehber olarak alınsa dahi bazı yönleriyle oldukça sübjektif yanlar taşımaktadır.
Maslow ’un bu kuramına göre insanların motivasyonu bu ihtiyaçlara dayanmaktadır. Maslow’ a göre, insanların ihtiyaçları sınırsızdır ve bir ihtiyaç giderildikten sonra ardından bir diğer ihtiyaç ortaya çıkar. Giderilmiş ihtiyaçlar kişi için büyük bir motivasyon kaynağıdır. Bu hiyerarşinin ne kadarının tamamlandığı, bir insanın kişilik düzeyinin ne olduğunu belirliyor, piramidi tamamlamamış insanların mutluluk seviyesinin de tam olmadığını öne sürüyordu.
Maslow, 1954 yılında yayınladığı bir eserinde “Bir insan neye ulaşabiliyorsa ona ulaşmalıdır” diyerek, bu ihtiyaç silsilesinin önemini de anlatıyordu aslında. Bunu günlük hayat üzerinden düşünecek olursak, bazı insanlar için gerekli olan ihtiyaçlar yalnızca yemek, barınma ve iş olabiliyor. Bu ihtiyaçlar listesinde kişinin sevgiye olan gereksinimi, saygı duyulma ihtiyacı ve daha fazlasını yapmak arzusu yok sayılabiliyor. Maslow’ un kuramı bir rehber niteliği taşıyor fakat daha önce de belirttiğim gibi kişiler arasında, gösterdiğim bu küçük örnek gibi farklılıklar gösteriyor.
Peki buna sebep olan ne?
Bu paradigma üzerinden bakacak olduğumuzda bu ihtiyaçlar hiyerarşisi bir bakıma kişinin kendi ihtiyaçlarını barındırıyor. Fakat; bu piramide birkaç adım geriden bakacak olursak, dışsal faktörlerin etkinliğini de görebiliriz.
Örneğin bir yeni doğanı düşünelim. Bebeğin ihtiyaç duyduğu ilk gereksinim anne sütüdür. Neredeyse anne sütü kadar gerekli olan bir diğer ihtiyaç ise bebekle temas, sevgiyi hissettirmektir. Aslında bu noktada ihtiyaçlarımızı karşılamak için başkalarına da ihtiyacımız olduğunu görüyoruz. Okuduğum bir haber metninde kimsesiz yeni doğanların birçoğunun öldüğünün; fakat daha sonrasında bu bebeklerin hemşireler tarafından kucağa alındıklarında ve temas etmeye başladıklarında ölüm oranlarının düştüğünü gördüm. Dünyaya gözlerimizi açtığımız andan itibaren sevme ve sevilme ihtiyacı duyarız. Nasıl ki bedenimizin besine ihtiyacı varsa, ruhumuzun da besine ihtiyacı var. Bu da sevgiyi insanca yaşamak için ‘ekmek gibi, su gibi’ zorunlu kılıyor. “İnsanlar sadece kendi hayatları için kaygılandıkları, kendilerini kolladıkları için yaşar sanırdım, oysa onları yaşatan tek şey sevgiymiş. Seven insan Tanrı’nın, Tanrı’da onun içindedir çünkü Tanrı sevgidir” der Tolstoy…
Özellikle sosyal medyanın yaygınlık kazandığı bu dönemde bu insani ihtiyaçların dejenere bir şekilde karşılandığını düşünüyorum. Artık birçok kişi sevildiğini, saygı gördüğünü ‘like’ butonu ile ölçüyor. Bu şekilde de kişiler ‘like’ ile ölçtüğü saygınlığının verdiği cesaretle, bir başkasını linç etme hakkını kendinde görüyor ve bu durum etrafına bir kalabalık toplamasına sebep olabiliyor. Linç veya zorbalığa uğrayan kişilerin ise itibarı zedeleniyor ve bu kritik durum intiharla sonuçlanabiliyor. Bu örnek üzerinden de bakacak olursak, yine tekrar etmekte fayda görüyorum, ihtiyaçlarımızı karşılarken başkalarının da mühim rolleri var.
Bu ihtiyaçların %100’ünü karşıladığımızı ileri süremeyiz. Fakat hepsinden gerekli ölçülerde karşıladığımızda yaşamımızı devam ettirebiliriz. Hali hazırda bakacak olursak modern çağ insanı olarak, fizyolojik ihtiyaçlarımızı karşılıyor olsak da diğer ihtiyaçlarımızdan birçokları sekteye uğruyor. Tolstoy’a göre, bu ihtiyaçlarımızın ne olduğunu bile bilmiyor olabiliyoruz.
Örneğin, ‘bir yıl giyebileceği sağlamlıkta çizme siparişi veren adamın o akşam öleceğini bilmemesi’ gibi. Edebiyatta bunun örneklerine oldukça sık rastlıyoruz aslında. Fizyolojik ihtiyaçlarını karşılamakta güçlük çeken, kötü bir yerleşim yerinde barınan Raskolnikov veya benzer durumlardan mustarip olan Martin Eden gibi…
Fizyolojik ve güvenlik gibi ihtiyaçlarımızı karşılayamama durumunda piramidin üst basamaklarındaki ihtiyaçlar bir yana ‘insana en adil şekilde dağıtılan nimeti’ yani aklımızı yitirebiliriz.
Diğer ihtiyaçların önemini vurgulamak için Frankensteın adlı romanı hatırlayalım. Frankensteın’nın yarattığı yaratığa tiksinti ile yaklaşması ve yaratığının diğer insanlar tarafından dışlanışı, hakarete uğrayışı, yaratıkta oldukça derin bir üzüntüye ve intihara sebep olmuştu.
Her ne kadar bu ihtiyaçlar arasında bir hiyerarşi olsa da her birinin son derece mühim ve zorunluluğu olduğunu görebiliriz. Bir zincir misali her biri bir diğerinin tamamlayıcısıdır.