Yayınlanma:10 Mayıs 2024 19:54 Güncelleme:31 Mayıs 2024 21:15
“6 Mayıs 1927 TRT Radyolarının 97. Kuruluş Yıldönümü Radyo 1 Özel Programı”nın canlı yayın özel konuğu Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü Başkanı Doç. Dr. Emel Dikbaş Torun oldu.
PAÜ İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü Başkanı Doç. Dr. Emel Dikbaş Torun, TRT Radyo 1’de yayınlanan özel program kuşağının konuğu olarak kendisine yöneltilen soruları yanıtladı. 6 Mayıs 1927’de kurulan ve doksan yedi yıldır yayınlarını sürdüren TRT Radyolarının kuruluş yıldönümü için özel olarak hazırlanan programda radyonun dünü, bugünü ve geleceği ile dijital medyanın toplumsal etkileri ve dezenformasyon konuları konuşuldu.
Konuşmasına TRT Radyolarının kuruluşunun doksan yedinci yılını kutlayarak başlayan PAÜ’lü öğretim üyesi, TRT’nin hepimizin toplumsal belleği olduğunu, eğitici ve öğretici içeriğiyle yıllardır toplumumuza ışık tutan yayın ilkesinden ödün vermeyen misyonu ve kurumsal kimliği ile yerinin her zaman bambaşka olduğunu vurguladı. Doç. Dr. Torun, çok güç bir işi başarıyla sürdüren ve doksan yedi yıldır bu uğurda emeği geçen tüm TRT kadrolarını emeğinden dolayı tebrik ederek nice doksan yedi yılları kutlayabilmeyi diledi. Ayrıca böyle bir günde, bu özel yayının özel konuğu olmaktan duyduğu memnuniyeti ifade ederek, onur duyduğunu söyleyip teşekkürlerini iletti.
Doç. Dr. Torun: “Dijitalleşme ile her yeni çıkan teknoloji bir öncekini öldürmez, aksine onu dönüştürerek daha da geliştirir”
Teknolojinin gelişmesiyle birlikte yaşanan dijital dönüşüm sürecinde kitle iletişim araçlarının geleceğine değinen Doç. Dr. Emel Dikbaş Torun, dijitalleşme ile her yeni çıkan teknolojinin bir öncekini öldürmediği, aksine onu dönüştürerek daha da geliştirdiğini vurguladı. Televizyonun ilk icat edildiği dönemde, artık radyonun biteceğinin konuşulduğunu ancak tam tersine radyonun hala güçlü bir kitle iletişim aracı olduğu, dijitalleşme ile de radyonun dijital teknolojilerle bütünleşik olarak dönüşüp gelişen bir araç olduğunu çünkü radyonun insanlarda “duygusal bağ” oluşturabilen bir yayın aracı olarak ayırt edici bir özelliğe sahip olduğunu açıkladı. Günümüzde en çok tercih edilen kitle iletişim araçlarının sosyal medya ve dijital mecralar olduğunun altını çizen akademisyen, insanoğlunun mobil teknolojilere yönelmesinin “hız” ve “kullanım kolaylığı” olmak üzere iki ölçütünün bulunduğunu ve bu sebeple cep telefonlarının yaşantımızın vazgeçilmez teknolojileri olarak yerini sağlamlaştırdığını ifade etti.
Kitle iletişim araçlarının çılgın bir seviyeye geldiği bu çağda radyonun ayırt edici özellikleriyle konumlandırılmasının çok önemli olduğunu, radyonun canlı yayınlarla anlık etkileşim ve yerel içerik sunma avantajının yanı sıra, podcastler gibi dijital içeriklerle de uyumlu şekilde kısa sürede kitlelere ulaşabildiğini, ayrıca radyo deneyimini etkileşimli hale getirmek için diğer dijital platformlarla entegrasyonu ve sosyal medya kullanımının da önemli bir strateji olabileceğini belirtti. Medyanın toplumsal değer, norm ve algılar üzerindeki etkilerinin neler olduğunun sorulduğu programda medyanın, insanların düşünce, tutum ve davranışlarını şekillendirmede önemli bir role sahip olduğunun altını çizen öğretim üyesi özellikle popüler kültür ve o kültürü yansıyan geçici medya içeriğinin geniş kitleler tarafından tüketilmesinin, toplumun kısa sürede belirli bir dünya görüşü, değer sistemi ve yaşam tarzına yönlendirilmesi gibi kalıcı etkileri olduğunu açıkladı. Bu nedenle, medyanın etkisinin toplum üzerinde büyük bir sorumluluk getirerek medya kuruluşlarının bu etkiyi bilinçli bir şekilde yönetmesinin gerekli olduğunu belirtti.
Son yıllarda sosyal medyanın yaygınlaşması ile görünür hale gelen mikro ünlülük konusunda artık genç kuşağın meslekler ve gelecek planlarının da dijital dönüşüm sürecine bağlı olarak değiştiğini anlatan öğretim üyesi, “Eskiden çocuklara ‘büyüyünce ne olacaksın?’ diye sorduğumuzda doktor, pilot, çöpçü olacağım diyen çocukların artık Youtuber, Influencer, Gamer olacağım, Youtube kanalı açıp videolar yükleyeceğim ve reklamdan para kazanacağım” gibi yanıtlar verdiklerini anlattı. Mikro ünlülüğün sosyal medya platformlarının yaygınlaşmasıyla ortaya çıkan ve genellikle belirli bir konuda veya alanda tanınan ancak geleneksel ünlüler kadar geniş bir kitleye hitap etmeyen kişilerin fenomen olması diye açıklanabileceğini, internet ünlüsü de denilen bu mikro ünlülerin çevrimiçi kimlikleriyle sosyal medyada ürettikleri içerikler sayesinde kısa sürede ünlenen sıradan insanlar olduklarını belirtti. Mikro ünlülerin Y ve Z kuşakları üzerinde geleneksel ünlülerden daha fazla etkilerinin bulunduğunu çünkü bu kuşakların televizyon seyretmediğini anlattı.
Doç. Dr. Torun: “Dezenformasyon, kitlesel iletişimde ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkıyor”
“İletişim kuramcısı Marshall Mcluhan’ın dediği gibi küresel bir köye dönüşen dünyada zaman ve mekânın sınırları sosyal medya sayesinde kalktı. Ne yazık ki bir yandan da dezenformasyon sorunu doğdu. Dezenformasyonun, kitlesel iletişimde ciddi bir sorun olarak karşımıza çıktığını, çünkü yanıltıcı veya manipülatif bilgilerin yayılmasının, insanların doğru bilgilere ulaşmasını kasti olarak engelleyerek toplumda güven kaybına ve kaosa neden olabildiğini açıkladı. Bu durumun, toplumun demokratik işleyişini ve bireylerin bilinçli kararlar almasını tehdit edebilen bir durum olduğunu belirtti. Doç. Dr. Torun, dezenformasyonla mücadelenin farkındalık ve medya okuryazarlığı eğitiminin bir anlayış olarak eğitim sistemine dâhil edilmesiyle mümkün olduğunu çünkü bireylere medyadaki haberlerin doğru ve yanlışlığını ayırt etme becerisinin kazandırılması gerektiğini ifade etti. Ayrıca medya kuruluşlarının da etik ve ahlaki değerlere bağlı haberciliği ilke olarak benimsemekten vazgeçmemelerinin gerekliliğini vurguladı.
Programın sonunda üniversiteli gençlere çeşitli tavsiyelerde bulunan PAÜ’lü akademisyen Torun, “Z kuşağı, dijital çağın doğal bir ürünü olan teknolojiye çok hâkim ve sosyal medya kullanımı konusunda deneyimli bir nesildir. Medyanın geleceğini değiştirmek konusunda, gençler etkin bir rol oynayabilir. Z kuşağı, sosyal medyanın ve dijital platformların gücünü kullanarak seslerini duyurabilecekleri bir ortamda büyüdü. İletişim uzmanlığı gibi meslekler, gençlere medyanın gücünü etik ve etkili bir şekilde kullanma becerisi kazandırabilir. Bu meslekler, gençlerin toplumsal değişime katkıda bulunmalarına olanak tanır. Bu nedenle, iletişim uzmanlığı gibi mesleklerin gençler arasında popülerleşmesi ve tercih edilmesi, medyanın geleceğini şekillendirmede olumlu bir etki yapabilir” diyerek sözlerini noktaladı.