alper karagöz

Yayınlanma:25 Ekim 2022 19:11 Güncelleme:25 Ekim 2022 19:11

“Çünkü susup beklemesini bilenler kazanır…” (Tehlikeli oyunlar-282-)

Kapkara bir sessizliğin, yazımı basılmış sözleriydi bunlar. İnsanın kazanması için susması gerektiği ve sabır ile sınanması lazımdı. Ama bu bekleme zamanı çok kritikti. Zaman-sız-lığın işlevleri kazanç ve kayıp arasındaki tutar-sız dengeyi her zaman sağlamıyordu. Ayrıca susmayı bilmek önemli bir kriter olsa da beklemeyi bilemedikten sonra hiçbir anlamı yoktu.

Fakat anlamlar da kelime borsası gibi değişip duruyordu. Kimi zaman sessizliğin doruğundaki patlama, sesi yükselen ve ne istediğini bilenler için bir kazanç oluyordu. Bu ince dengeli ayar çoğu zaman şans eseri gelişse de, sofistik ve bilgece kişiler bunu planlı yapabiliyordu.

Sesini çıkarmayanların ısrarcı inadı ise, kazanç sanılan sabrın son damlalarını sınıyor, ve de çare-siz-liğe gidilen başka bir yola çıkarıyordu. Ama bu yolun ve her şeyin öncesinde sessizlik vardı… Peki sessizlikten önce?

Tevrat’a göre önce ışık vardı… Karanlığı sessizce aydınlatan ışık, dünya üzerine doğmuştu. İncil’e göre sesten önce söz, sözden önce de kelime vardı. Ve bu kelimelerin sessiz düşümleri, en son indirilen kitapta, “oku” olarak geçiyordu.

Yani inanışların temelindeki ses-siz-lik bile her seferinde başka bir şeyle bozuldu. Çünkü bazen sessizliği bozmaya sesin bile gücü yetmiyordu. Ve bu durumlarda ses çıkarmak, yalnızca kuru gürültünün anlam-sız-lığıydı. Bunun için haykırmak ve bağırmak gerek-sizdi…

Tehlikeli oyunların içinde de en makulü susmak ve beklemekti… Beklenti-siz bir bekleyiş…

Fakat bu bekleyişin verdiği huzur-suz-luk, suskun ruhların doğasını yalnızlaştırıyordu.

Bazıları için de bu durum huzura dönüşüyordu. Sessiz bir iletişimin verdiği rahatlık, sözsüz diyalogları bir oyun metnine dökebilirdi. Ve bu oyun, evrensel bir dilin yarattığı yalın bir sanat ürünüydü. Beden ve işaret dilinin masumiyeti, bu dilin mensuplarına hitap eden izleyicileri de masumlaştırıyordu. Tıpkı pandomim sanatı gibi…

İnsanın kelimeler ve seslere ihtiyaç duymadan kendini ifade edebilmesi kadar özgür ve yetkin başka bir yol yoktu çünkü. Kaldı ki insanbacaklıların ifade gücü, en basit eylem olan ses çıkarmayla başlıyordu… Bebeklikten, ölüme kadar…

Diğer yandan ise ses-siz-lik, yerinde ve doğru kullanıldığı sürece ses getirebilecek en değerli güç kaynaklarından biriydi.  Bir bebeğin; saf ve masum gücünü ağlayarak değil, susarak göstermesi ya da bir canlının ölümünden sonraki mutlak sessizliği; bu güce bir örnekti…

Bu gücü kazanmak için de önce susmak;

ve “dinlemek” gerekliydi.

Çünkü, oyunların dışında ve gerçek hayatta ses-siz-lik; dinlemesini bilene en güzel şarkıydı…

6.5kTakipçi

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz