Yayınlanma:16 Ekim 2022 18:45 Güncelleme:27 Ekim 2022 23:17
Bir insanın bedeni; kefene, tabuta ve de iki metrelik bir mezara sığabiliyor. Kainatın en acımasız kabulü bu… Fakat hayatı… Hayatları da sığdırılabiliyor! Hatta ülkemizde insan hayatı; rakamlara, haber bültenlerine ve de takım elbise giymiş kuklaların, süslü kelimeleri arasına kadar sığdırılabiliyor.
Hatta daha da ileriye gidip; bu sığmayan hayatların sonlanışını, bir A4 sayfasıyla raporlayarak sebeplerle tasdikliyorlar.
Kalp krizi, trafik kazası, kanser… // intihar, cinayet, grizü patlaması…
Hepsi güya bir sebep. Ve her sebebin güya bir takibi var… Ama yine ülkemizde; takibi takip-siz-likle destekleyerek topu takdir-i ilahiye atıyorlar.
“Ecel işte; bir şey sebep olacak” (!)
Sebep elbet olacak ama, bu sebep yaratıcı tarafından gönderilen ölüm meleğinin bir görevi olacak… “İnsanın sebebi asla insan olmamalı.” Ve bu sebep hiçbir bahaneye ve karşılıklara da sığmamalı…
Ayrıca ölümün bir sebebi olacaksa, bu sebep anatomik ya da tıbbi terimlerle değil, onun öncesinde var olan diğer sebeplerle açıklanmalıdır.
Hele ki böylesi bir facia ve toplumsal olayların sebebi, sebep-siz-liklerle değil, net ve mutlak açıklamalarla yapılmalı.
Tedbirin ve sebebin ne olduğunu dahi bilmeyen ve bunu göz ardı eden yüksek mevki sorumluları, siyaset ve politikacılığın en temel görevi olan sorum-suz-luklarını uygulamaktan ve sözde takipçisi olmaktan geri durmuyorlar.
Defalarca kez insan hayatının sonlandığı ve adalet-siz-liğin, yandaş şımarıklıklara pay vererek sağlandığı bu olaylardan asla ders çıkarılmıyor.
Sorumluların, belir-siz sıfatlar ve maskelerle gizlendiği mahkemelerde, kılıf uydurularak danışıklı dövüşler sağlanmakta, ve gündemi -siz-lik ekleriyle diri tutmaktan geri kalmıyorlar…
Yalnızca maden işçilerinin sebebi değil, intihar eden polislerin de bir sebebi var…
Ve bu sebep, o insanın kendi tercihine bırakılan ve karar mekanizmasının kendisinde olduğu bir durum da değil…“Kader ve kaza” inancının asla alakasının olmadığı sebepler bunlar. Alelade ve gündelik yaşamın sonucunda gelişen rastgele ölümler değil!
Bunların sorumluları var… Ve sorum-suz-lukları…
O insanların yanında olamayıp haklarını tek başına savunamayacak kadar tek başına ve yalnız bırakılmasında;
yitirilen canların taziyelerinin 40’ı çıkana kadar sürdürülüp sonrasında kendi saçma dertlerimize dönmemizde;
toplum tarafından ötekileştirilen ve göz ardı edilen milyonlarca insanı, umarsızca sosyal medya gündemi yapmakta- ve ertesi gün unutmakta-
Gezi parkının direnişini yalnızca hatıralarda tutmakta,
Soma faciasını “301” sayısıyla anıtlaştırmakta,
Kadın cinayetlerini, sayaç tutarak rekorlaştırmakta,
Liyakat-siz-liğe karşı bile bir tanıdık arayışına girmekte,
Ekonomi rakamlarını sadece mizah ve ironiyle anlatmakta,
Ve daha birçok sebepte ve sebep-siz-likte…
Asıl sorumlu biziz.
Ve de sorum-suz-u…
Ve umarım bu sorumsuz-lar-ın cezası, yalnızca vicdanları ve ilahi güçlerle değil; hukuk ve adaletle, dünya üzerinde kesilir…
Bahsi geçen ve hayatları asla kelimelere sığmayacak olan bu insanları; ve daha unutulacak olan nice “İsim-siz-leri” saygı ve hürmetle anıyorum…
Mevzu idrak edilmese de vazife gereği bilmediğini bilmeyenlerce yazımı ve yayını gerekiyor anlaşılan. Sevdiğim bir pankart vardı, ev kira ama vatan bizim.