alper karagöz

Yayınlanma:31 Aralık 2022 14:42 Güncelleme:31 Aralık 2022 14:42

Sürekli kaymaya uğrayan izafi bir teoremdi zaman. Kişiden kişiye değişkenlik gösteren; akış diyagramı şaibeli fakat bir yandan da kusursuz işleyen periyodik bir düzenek…

Bu düzeneğin işlevleri, hayatı bir düzene sokmalı ve de sürekli kayganlık gösteren bu kavramı sağlam bir zemine oturtmalıydı. Aksi hâlde insanbacaklılar için zaman-sız ve karmaşık bir hayat söz konusuydu. Böylelikle, her şeyi kapsayacak tekdüze bir işleyiş sağlandı: Takvimler ve saatler…

Ve zaman, rakamların diliyle ifade edilmişti. Fakat bu sayısal dil, zamanın anlamını açıklayamıyordu. Bu anlamı ölçülere bölünmüş vuruşlarla değil, farklı çekimlerle bulmalıydı insan. Ve farklı dallara bölümlemeliydi. Böylece zamanın kolları, kâinatın her yerine yayılacaktı. Meridyen ve paraleller boyunca dilimlere ayrılan, ömür-hayat denkleminde bilinmez olan ve dil bilimlerinde farklı çekimlenen zaman kipleri…

Nitekim zamanla bu da oldu. Evrene yayılan kip ekleri, zamana hükmetmeye çalışarak onu yeter-siz kılmıştı. Ve de zaman-sız-lığı ortaya çıkarttı.

Bu kavramı çözümlemesi için bilim insanları devreye girdi. Zaman-sız-lığı deney koşullarında inceleyen bilim insanları, deney değişkenlerindeki “bağımlı” ve “bağımsız faktörler” için yine zamanı seçmişlerdi. “Çünkü zaman da, zamana bağımlı karmaşık bir değişkendi”. Fakat deney sonuçları belir-siz-lik içeriyordu. Bunu fark eden Albert, zamanı boyutsal ve mekânsal sınırlarla değişkenleştirerek teorisini göreceli bir hâle getirmişti.

Albert’ın bu teorisi üzerine Hollywood filmlerinde yeni gişeler, edebiyat camiasında cirosu yüksek yeni kavramlar ve ayrılık cümlelerine zaman-sız yakıştırmalar yapıldı. Ve zaman-sız-lık; zamanlılıktan çok daha iyi bir malzeme hâline geldi.

Ayrıca bu kavramın kayganlığı popüler olmaya başlayarak katma değerini de yükseltmişti. Laf arasında istenildiği gibi bükülüp boyutlanan zaman kavramı, gerçekleşmeyen hayallere “zamanı değilmiş”, gerçekleşen başarılara da “tam zamanı” gibi yakıştırmalar yapıyordu. Zaman-sız-lığa prim kaybeden zaman da, böylece bir ilaca dönüşmüştü. Bu ilaç yerine göre uyarıcı, yerine göre de uyuşturucu olan ücretsiz bir tedavi yöntemiydi. Fazla dozu zarar olsa da eksikliği yine zamanla tamamlanabilirdi.

Fakat uygun bir dozu hiçbir zaman bulunamadı zamanın. Aşırı doz, zaman akışını değiştirmekte, yeter-siz dozlar ise, akışı tamamen durdurmaktaydı. Böylece zaman yoksunları türedi. Zaman-sız-lığın içinde yeniden var olabilen farklı bir canlı türü: İsimleri de, insanbacaksız’dı…

İnsanbacaksızlar, zamanın içine sıkışmayı reddedip zaman-sız-lığın içinde her “zaman” bir anlam bulan özgür bir sınıftı. Anlamlarını, zamanla oynayarak buluyorlardı. Bu oyunculuk onları günlerden ve saatlerden muaf tutuyordu. Ve onlar; rotaları değişken ve durakları belirsiz zaman yolcuları olmuşlardı. Yani “deliler”…

Akıllılar ise, (insan)bacaklarından prangalara vurulmuş zamana ayak uydurmaya çalışan milenyum tutsaklarıydı.

Ve bu iki insan türü, zamanın ve zaman-sız-lığın temsilcileri olmuşlardı…

*

Bizler ki -maalesef- akıllılar kisvesinde yer alan ve zamana tutsak mahlukatlarız.

Her ne kadar zamana bağımlı bir hayat sürsek de, zaman-sız gerçekleşen hikâyeler, sürprizler ve yeni olgular, zamanı bazen anlamlı hâle getirebiliyor.

Ve takvim yapraklarındaki milenyum edebiyatının 23 sayısı ile değişeceği bu günlerde, “Z-aman-sız” ve bir daha gelmeyecek olan bir seneyi geride bırakıyoruz…

-Zamanı olmayan şeylerin, zamanlıca sürprizlerle yeni senede karşımıza çıkmasını,

-Zamandan yoksun kalmadan tüm işlevlerini yeterli kullanmayı,

*Ve de “zaman-sız-lığın” içinde yeni güzellikler getiren yarının anlamlarının sizlerle olmasını temenni ederek;

Mutlu ve güzel bir sene diliyorum. Sevgi ve zaman-sız-lıkla… (311222)

6.5kTakipçi

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz